Beş yaz önce, Turgutreis limanında bir standın önünde başladı bu yolculuk. Günlerce gidip geldim. Büyülenmiş gibi bakıyordum düğümlere. Adının “Türk Düğümü” olduğunu öğrendim önce.
“Türk Kafası” da deniliyormuş. Kavuğa benzeyen bu düğüm beni büyülemişti gerçekten. Kalyonlar geldi aklıma. Düğümsüz kalyon olmazdı. O anda sergi yolculuğum başladı. Hayatta bir yolculuk aslında. Yolculuk hayallerimin gökyüzünde başlayıp toprakta bitmesi gibi, bu sergi yolculuğu da sürprizlerle doluydu. Kalyonlar, balıklar, laleler ve İstanbul eklendi yolculuğa.
Turgutreis'te başlayan bu yolculuk, Ankara'da büyüdü, ilk olarak İstanbul'da sergilendi, ardından Ankara 'ya şimdi ise ilham kaynağı Bodrum'da..
Çini yolculuğu ise başlı başına bir serüven... Çamurun şekillenmesi, fırınlanması, boyanması ve tekrar fırınlanması heyecanlı, merak dolu bir bekleyişin ardından elinize aldığınız siyah balık.. hayallerinizdeki renkleri görmek tarifsiz bir mutluluk...
Gözlerinizde bir kere o ışık yanarsa çiniden asla vazgeçemezsiniz... Sadece mutlu olmak ve çevrenizi mutlu etmek için bile olsa çini yaparsınız. Öğrenirsiniz, tamam zannedersiniz, yeni bir şey daha öğrenir, hiçbir şey bilmediğinizi anlarsınız.
Çini deryasında bir damla olduğumu ilk yılımın sonunda fark edebilmiştim.
O kocaman derya her geçen gün büyüyor, bense tüm çabalarımla bir damla olabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Ve tüm ustalarımın önünde saygı ile eğiliyorum.
“Kalp deniz, dil kıyıdır, Denizde ne varsa kıyıya o vurur” diyor Mevlana. Benim kalbimde olanlar, aklımdan geçenler bunlardı. Fırçamdan objelere dökülenler de...
Bu yolculukta beni yalnız bırakmayan Bodrum Belediye Başkanı Sayın Mehmet Karadon'a, dostlarım Ayşe Sema Bardak, Bayram Akcan ve Hakan Karabıyık'a, düğümleriyle bana ilham olan Vahdet Tanrıkulu'na, Kütahya Ankara hattında her derdimize derman olmaya çalışan Mustafa İrgit ve Efsane Mehmet Yıldırım hocalarıma, ahşap aksesuarlar için Ömer Akalın ve Handan Ekem kardeşlere, sergi öncesi desteklerinden ötürü Alpaslan Demir, Hülya Keskin ve Uğur Kılıç'a çok teşekkür ediyorum. Ve tabii ki, hayat yolculuğumda hep yanımda olan, bana katlanan, destek olan ve en az benim kadar çini sanatına gönül veren sevgili eşim Orkun Kılıç'a, tüm boş zamanlarını ve odalarını çinilerle paylaşmak zorunda kalan çocuklarım Türkay Tuna ve Ural Kağan'a sonsuz teşekkürler.
Türk Düğümü'nün çözülmesi ise sanırım benim başa çıkamayacağım derin bir konu.
Tüm dostlara sevgi, ustalara saygıyla...Yeni sefer başlasın...
Naz Mürekepçi